Sözkonusu Makale Yaghan başlıklı dosyanın ikinci yazısıdır. Maalesef yazan belli değildir.
Cooper, John M.
1946. Handbook of South American Indians, edited by Julian H. Stewart, volume 1,The marginal tribes.95-97
Dowling, John H
1968. Individual Ownership and the Sharing of Game in Hunter Societies. American Anthropologist, New Series, Vol. 70, No. 3. pp. 502-507.
Gusinde, Martin
1937. The Yahgan: the life and thought of the water nomads of Cape Horn. Die Feuerland-Indianer [The Fuegian Indians]—Vol. II: 866-869
Hill, Kim and Kaplan, Hillard
1985. Food Sharing Among Ache Foragers: Tests of Explanatory Hypothesis. pp 223- 246
Lothrop, Samuel Kirkland
1928. The Indians of Tierra del Fuego. New York: Museum of the American Indian, Heye Foundation,. 1-47, 116-244 p
Delilere ilave olarak, Türklerin Ana Yurdu olarak kabul edilen Orta Asya Orhun kitabeleri nin tarihinin nispeten çok yeni olmasını öne sürebiliriz. Milattan birkaç yüzyıl önce yazılmışlardır. Ancak tabii Türklerin kendi yazılarını tekrar geliştirdikleri ikinci konak yerleri Orta Asya olmuştur. Bu süreç milattan birkaç bin yıl önce başlamış olabilir. Bakınız ne tür düşünceler var.
İnternette Göktürklerin kullandığı Orhun elifbasının (albabesinin) ve Atalarımızın yaptığı çok özgün kültürel gelişmelerin anlatıldığı birçok site vardır. Aşağıda Etrüsklerin İzinden tekrar gidildiğini yani hiyeroglif anlatımdan alfabeye ve neden geçildiğini izah eden referanslı internet alıntıları vardır.
http://www.bilgicik.com/yazi/orhun-gokturk-yazisi-hakkinda-bilgi-prof-dr-muharrem-ergin/
Orhon elifbasının Türk icadı olduğunu ileri sürenler bu yazının damgalardan, şekillerden çıktığını kabul etmekte ve bazı harf şekillerinin Türk menşeini gösterdiğini tesbit etmektedirler. Gerçekten de “ok” okunan “ ” harfinin ok‘a; “y” okunan “D” harfinin yay‘a; “s” okunan “l” harfinin süngü‘ye; “b” okunan “ ” harfinin eb>ev‘e; “t” okunan “ ” harfinin tağ > dağ‘a benzediği ilk bakışta görülmektedir. Bunları daha da artırabilmek mümkündür.
Orhun harflerinin bir önceki devrinin işaretleri olan Yenisey yazı işaretlerinde 150′den fazla şekil vardır. Bu işaretlerin Orhunda 38 harflik bir alfabe hâline geldişi görülür.
http://www.nette68.com/meydan/konu/1072/Orhun%20Kitabeleri
Göktürk İmparatorluğu’nun resmi yazısı olan Orhun yazısının başlangıcı çok daha eskilere gider. Birçok kişi, Orhun yazısının Göktürklerle birlikte kullanılmaya başlandığını sanır ama işin doğrusu bu değildir. Türklerin çok daha eski dönemlerde de kendilerine özgü yazıları vardı ve bu yazı Orhun yazısının atası idi. Yazının icat nedenlerinden biri devlet yönetimi olduğuna göre, Göktürk İmparatorluğu’ndan önce kurulmuş ve çok geniş alanlara yayılmış bulunan Türk devletlerinin (Büyük Hun, Batı Hun, Ak Hun gibi) yazılarının olmadığını ileri sürmek biraz safdillik olur. Ancak, bu eski Türk kültür andaçları, bozkırın sert iklim koşullarında yok olup gitmiştir. Zaten, Göktürk anıtlarında kullanılan Orhun yazısı nın mükemmel bir yapıya sahip olması, bu yazının çok daha eskilerden kaldığının bir kanıtıdır. Kaynaklar ve araştırmalar, Orhun yazısının Göktürklerden önce de kullanıldığını ortaya koymaktadır. Çinli gezgin Hiuen-Tsang (7. yüzyılın ikinci yarısı), Göktürklerden önce Ak Hunların da yazılarının olduğunu ve bu yazının Göktürklerin kullanmış olduğu Orhun yazısı ile aynı olduğunu bildirir. Bizanslı tarihçi Prokopios da (6.yy.), Ogur Türklerinin kendi yazılarını kullandıklarını kaydeder. Bizanslı Menandros’a göre, İstemi Yabgu’nun 568 yılında Bizans İmparatoru’na yolladığı mektup da “İskit (Türk) yazısı” ile yazılmıştı. Menandros’un İskit kelimesi ile anlatmak istediği, Göktürkler’dir.
Bu kadar delil aslında yeteridir ve konunun Türk Dil ve Tarih Kurumu tarafından bir an önce ele alınması gerekir. Kendi geçmişimizin yerküremizde tarihin ve kültürün başlangıcı olduğunu bütün dünyaya duyurmalıyız.
Şaman bağlantısından devam edersek, Hıristiyan Alemi’nin İncil’i yazmak için Anadolu’da toplandığı ilk milenyum içinde Noel ya da Krismas olarak kutladıkları Hazreti İsa’nın doğumuna atfedilen 21-23 Aralık günlerinde Türklerin Nartugan'ı (Yeni Doğan) kutladıkları bilgisine ulaşırsınız.
İşin enteresan yanı, Türkler anılan günlerde çam ağacını (akçam) süsleyip hediyeler asarlarmış. Artık gündüz geceyi yener, gerceler kısalmaya ve gündüzler uzamaya başlar. Çam ağacı gökyüzünde olduğu kabul edilen Ülgeni (tanrıyı) göstermektedir ve hediyelerde Ülgen içindir! Tüm aile toplanıp bu tabiat değişimini şenlikle kutlar! Zira insanı ihya eden gündüz saatleri artık uzamaya başlamıştır ve şükran bildirilmelidir!
Anlaşılan, İsa peygamberin ortaya attığı dine bir kitap oturtmaya çalışan bu kongre (Bilindiği üzere, İncil’in 4 ayrı metni buradan çıkmıştır) o yörede zaten var olan bu kutlamayı İsa’nın doğumu olarak almış ve toplumu zorlanmadan Hıristiyanlığa adapte etmeyi hedeflemiştir.
Tahminim odur ki bu buluşun sahibi azizlerden George ya da onun devam eden ekolüdür. George; Gürcü yani Türk demektir! Aziz Gürcü sanırım Gürcülerin Hırıstiyanlaştırılmasında rol oynamış ve Nartugan kutlamalarının Noel kutlamalarına dönüşmesine bir şekilde vesile olmuştur.
Ülkemiz de son yıllarda bir özenti olarak yayılmaya başlayan bu “Noel” kutlamalarına, aslında orjinalini bilerek ve düşünerek kesinlikle Narugan’ı yani yeni doğanı kutlayarak sahiplenmeliyiz. Zira Şaman olan atalarımızın belirlediği gibi yaratıcımız Ülgen’e (Allah’a) şükran sunmanın tam yeri ve anlamlı zamanıdır. Zenginliğin artacağı yeni üretim döneminin başladığı, iklimin yumuşadığı, tüm birey ve toplum faaliyetlerinin hızlanabildiği bu dönemin önemini kavramak için modern imkanlardan uzak bir yaşamı hayalinizde canlandırmamız gerekir.
Ana konuya devam edersek, göçler hep güneş takip edilerek yapılmıştır ayrıca etkileşim ile gelişen toplum nereden nereye gittiklerini bıraktıkları kültür izlerinden göstermektedir.
Amerikada yerleşmiş atalarımız Orta Asyaya Büyük Okyanusu geçerek önce POLENEZYA adalarına sonra YENİ ZELENDAYA sonra da ana kıtaya ulaşmışlardır. Bu göç sanırım birkaç bin yıllık bir zaman dilimi içinde olmuştur. Rüzgar, akıntı ve o dönem deniz imkanları bu göçü mümkün kılmıştır.
Aslında çokta hayret edilecek bir konu değil zira www. kaslagit.com sitesini incelerseniz 2008 yılında ERDEN ERUÇ adlı bir Türk’ün dünyada “ilk defa” Büyük Okyanusu tek başına yelken ve motorsuz sadece kürek çekerek AKTAŞ GURUP sponsorluğunda geçtiğini hayretle göreceksiniz. İddia edilenin aksine bu geçiş kesinlikle ilk geçiş değildi.
Tek bir kişinin Büyük Okyanusu bu şekilde geçebilmesi binlerce yıl önce kalabalık bir gurubun bu yolculuğu yapabileceğini gösterir. Kaldı ki, Yeni Zelandanın meşhur Haka dansını yapan MAORİ olarak bilinen yerli topluluğun 7 kayıkla Polenezyadan yola çıkarak Yeni Zelandaya ulaştıkları bilinmektedir. 7 Kayık figürü Yeni Zelanda sembollerindendir. Aşağıda bazı fotoğraflarını göreceğiniz bu toplumun her yönleri ile bize nekadar benzediklerini, el kol hareketlerinin bile aynı olduğunu da düşünerek değerlendiriniz.
Ayrıca Kızılderililere ait olduğu bilinen totemlerinde bu kültürde bulunması da öne sürdüğüm düşünceyi kuvvetlendiren bir başka belirtidir. Sol aşağıda bulunan fotoğrafta Yeni Zelanda Wellington Etnoğrafya müzesinde bulunan bir totemi görüyorsunuz (12 Şubat 2009). Maorilerin bu adeti Kızılderililerle birebir örtüşmektedir. Sağdaki fotoğraf ise Tauranga da bulunan Maori kültür merkezinde çekilmiştir (14 Şubat 2009).
Bu fotoğrafta Tauranga da bulunan kültür merkezinin Haka dansı ekibi görülmektedir. Dekorasyon ve yerlilerin yapıları bu kültürün de Amerika Kıtasından geldiğini göstermektedir.
Keza aşağıda bulunan bu desen Arjantin yerlileri Yaghanlara aittir, Maorilerde de buna çok benzeyen desenler vardır.