Yerleşim Birimleri
Enerji mimarı tabirini lisanımıza kazandıran ve dolayısı ile kendisi de ilk örnek olan Sayın Yüksek mimar Çelik Erengezgin modern yaşamın ürettiği problemleri isabetli teşhisi ve çözüm için atalarımıza müracaatı insana çok hoş duygular vermektedir. Adeta akıl enjekte etmekte ve modern yaşamın şartlandırmalarını ortadan kaldırıp doğru, yalın ve isabetki düşünmemize yardımcı olmaktadır. Tüm çabası tabiat için tabiatla beraber hareket etmeyi tesis içindir.
Sözü öna bırakıyorum,
Bedii Erdemir.
GÜNEŞ KÖYLERİ
“enerji çözümleri vetoplumsal barış adına !.”
Köyden çıkalım yola, yani; tanımlı en küçük insan yerleşkesinden. Daha gerisi; köye bağlı mezralar ve tek konuta kadar giden açılımdır. Bir sonraki adım ise doğanın kendisi.. Köyden diğer yöne gidersek; önce kasabaya, oradan da hesapsız çoğalmanın ürünü, kasaba irisi şehre ulaşırız. Şehre yani kente geldiğimizde, doğadan tam altı göbek ötedeyizdir artık. Ve ne geldi ise başımıza; doğadan ve doğal kaynaklardan bu ayrılık yüzündendir.. Dağın başındaki tek konuta baktığınızda, tarihi örneklerin de doğruladığı gibi, ekolojik döngüye uyumlu, enerji gereksinimini en aza indirebilmiş, gereken kadarını kolayca üretebilen ve ürettiğini başarı ile koruyabilen örneklerin kalıcı bir kültür oluşturduğunu görürüz.. Taşıma suyla dönen değirmen değildir hiç biri.. Taştan ise, yöresi taştır. Ağaç ise, orman yakınındadır. Uzağında iken, ahşap en ekonomik boyuttadır. Güney yamacını seçmiştir güneşi en verimli kullanmak için. Ya da bir avlusu bir cumbası olsun güneşe uzanmıştır. Kuzeye sırtını vermiş ya da doğal engellerin ardına sığınmıştır sert rüzgarlardan. Ve kaya zemini tercih etmiştir, asırlar boyu depreme direnebilmek için..
Peki diğerleri ?.. Doğal döngüye uymayan yaklaşımlar uzun ömürlü olmayarak tarih sahnesinden silinmişlerdir zaten. Tarımsal toplumlarda, onu besleyen tarlası yöresinde birikmiştir damlar. Sanayi toplumunda da fabrikanın yakın çevresine yığılmıştır evler.. Bu içgüdüsel yaklaşım sorgulanmalıdır. Çünkü kulübesine bağlı, zincir mesafesinde yemeği ve su kabı olan bir evcil hayvan değildir insan.. Sonunda, yemek çanağına bile yeterli özeni gösteremeyen, giderek kendisini besleyen alanı daraltan ve daralttıkça da tarım alanı, rant alanına dönüşen bir köy çıkmazı ile karşılaşırız.. Kentte ise, üretim sürecinin çevresel değerlere boş veren sağlıksız alanı ile içi içe giren yerleşimde, bundan böyle evin tarifi şudur: Doğal olan her şeyden uzak, dımdızlak bir barınak...
Evden işe, ya da damdan tarlaya kolay ve çabuk ulaşmak uğruna vazgeçilen veya terk edilen ve sonunda unutulan temel değerler, yaşamı katlanılmaz kılmaktadır artık.. Bu sağlıksız gelişimin insanları mutlu ve zengin ettiği söylenemez. Tam tersine, iki uç örnek de yaşamsal ve duygusal zenginliğin fakirleştiği, hayatın zorlaştığı bir tablodur. Ne var ki köy hala, ürünü kendisine yettiği hele artanı da para ettiği sürece sürdürebilir bir yaşam olanağı sunmaktadır. Buna karşılık kentteki yaşamın ışığı ise, fabrikanın ya da dükkanın kapanma ihtimali ile birlikte sönebilmektedir. Yani nerede ise aile tamamen dışa bağımlıdır. Ve böyle bir kurgunun tüm rizikolarına katlanılarak sürebilen, pamuk ipliğine bağlı bir yaşam, tek seçenektir şehirde..
Özellikle temel yaşam gereksinmeleri olan enerji ve beslenme ihtiyaçları söz konusu olduğunda, ulusal ya da uluslararası ekonomik çalkantıların en çok yalpaladığı bölge de iradesini kente teslim etmiş varoşlar olmaktadır. Dolayısı ile bu yöreler hiç de şaşılmayacak nedenlerle, sosyal ve kültürel sıkıntıların da odağı olmaktadır. Peki; çeşitli nedenlerle köyünde yaşama şansı kalmamış ya da doğal ortamda destek bulamadığından çareleri tükenmiş, son şansını kentte arayan vatandaşımızın, varoşun denenmiş çıkmazında son bulan serüveni ülkeye ne kazandıracaktır ?. Belki de şöyle sormak gerek; “neler kaybettirecektir ?” Hesaplanabilse; para, sağlık, moral, ümit gibi yitirilenlerin telafisi için ödenen ağır bedelin, daha önce sunulan çözüm önerilerinin hayata geçme bedelini daima katladığı görülecektir. Bu bir çeşit; hastalıktan kurtulmak için yapılan ödemenin, sağlıklı yaşam için gösterilen gayret ve harcanan paradan, daima çok daha yüksek olacağı gerçeğidir. Bir anlamda kaynak her zaman vardır fakat yanlış zamanlama ile ve yanlış amaçla kullanılmaktadır. Bir başka benzetme gerekirse, en doğrusu; barışçıl bir süreç içinde koruyucu hekimlik iken, tüm yatırımı sancılı ve kanlı bir süreç olan ameliyathaneye yapmak kadar abesle iştigaldir yaşanan..
YENİ YAŞAM MODELİ
Bu model, kent ve köyün birlikte kalkınmasını öngören, köyden kente ya da kentten köye zorunlu göçü teklif etmeyen bir modeldir. Zaten, kente her ne sebeple olsun gelenler, duygusal bağları kopmamış yaşlılar hariç artık geri dönmeyi düşünmemektedir. Kentten kopmadan fakat köyden de vazgeçmeden bir çözüm üretmek olası mıdır ?.. Bu sorunun yanıtı “Yeni Yaşam” başlığında sorgulanmaktadır “Bire Dört” model adı olmaya adaydır. Açılımı ise şöyledir : Bir birim bahçeli yerleşke alanı tahsis edilen konuta karşılık dört birim tarımsal alan... Aile başına, kentin dış sınırlarında ya da uygun alanlarında tahsis edilecek, söz gelimi 500’er metrekareye karşılık, bu alana ortalama 50 km’ye kadar olan bir uzaklıkta 500 x 4 = 2000’er metrekare tarım alanının tahsisi gerekmektedir. Dışarıdaki dört birimin ilki; biyokütle eldesi yani enerji ormanı amaçlı, ikincisi; biyodizel için yağlı tohum alanı olarak, üçüncüsü; bireysel ihtiyaç ve organik tarım için ayrılacak, dördüncüsü ise; kooperatif, depo, dükkan benzeri ticari amaçlı kullanıma açık olacaktır. Bu organizasyonda, tarım toprağının yeterli birikimi açısından, 100 ailelik yani yüz evlik model tavsiye edilen başlangıç seviyesidir. Kentin sosyal, kültürel, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanabilmeleri ve genel koruma hizmeti alabilmeleri için kent sınırlarında tahsis edilecek alanın aile başına 1000’er metrekarelik tek katlı bahçeli düzenden, aile başına yine bahçe dahil 200’er metrekarelik en çok dört katlı evlere kadar farklı modelleri olacaktır. Bu tercihler kentin yapısı, coğrafyası ve yöresel tercihler istikametinde farklılık gösterebilir.
YAPI YÜKSEKLİKLERİ
Bilinmelidir ki dört kat; yapı teknolojisinde ekonomik sınırdır. Dört kat; yapım sırasında kule vinç ve sonrasında asansör gibi enerji tüketici ve maliyet arttırıcı faktörlerin devreye girmediği, insan gücü ile mahalli koşullarda inşa edilebilen evler demektir. Yine bilinmelidir ki 10 katı geçen ve bizce sağlıksız yaşamı garanti eden yüksek bloklar, yer yokluğundan değil bilinçsiz bir mesken politikasından doğan sonuçlardır.
ARAZİ GEREKSİNİMİ
Dünya standartlarında, bahçe olanaklı ideal yerleşim yoğunluğu, en çok 100 dönüme 150 kişi, yani kişi başına 666 m2 ile en az 10 dönüme 150 kişi 66 m2 aralığında değişirken, 30 dönüme 150 kişiye karşılık gelen, kişi başına 200 m2 den yola çıkan bir planlamanın ülkemiz koşullarına ve bilimsel verilere en uygun çözüm olduğu kanaatindeyiz. Beş kişilik bir aile için bu formül, kent içinde verilen kişi başına 200 m2 alana, kent dışındaki ile birlikte aile başına 200x5= 1000 m2 alan tahsisi demektir. Türkiye’nin toplam alanının yaklaşık 800.000 km2 olduğunu, Devletin elinde ; tarımsal, dağlık bataklık ve elverişsiz alanlar dışında ortalama 400.000 km2 arazi olduğunu bilmekteyiz. Yukarıdaki ölçekte bir yerleşim için, sosyal donatılar, yollar ve yeşil alanlar dahil, kişi başına 200 m2 hesabı ile, 70 milyon nüfus için sadece 14 milyon dönüm, yani 14.000 km2 arazi gerekmektedir. Bu alan Ülke yüzölçümünün YÜZDE 1.75 ‘idir.. Ülkeyi boydan boya geçen 1500 km boyunda bir çizgi düşündüğünüzde, 9.3 km eninde bir bantın tüm nufusu; bahçeli, enerji öncelikli, ekolojik ve sağlıklı bir yerleşime kavuşturacağını kolayca hesaplayabiliriz. Gözde canlandırılması kolay olsun diye, normal bir karayolları haritasında bu alanın ancak 5 mm yer tutacağını söyleyebiliriz. Yani çok katlı dayatması; sadece bu hesabı bilmeyenler tarafından ısrarla öne sürülen ve rant yaratmaktan başka işe yaramayan çözümleridir.
YAPIM AŞAMALARI
Tek katlı da olsa dört katlı da olsa, bu alandaki her türlü inşai faaliyete, orada oturacak olan ailelerin ergin fertlerinin katılması öngörülmektedir.. Genel inşaat süreci; nihai aşamada kendi enerjisini üretecek ve sıfır harcama, hatta artı enerji seviyesine yönelik olarak, dört aşamada gerçekleştirilecektir.. İlk aşama; “Enerji Mimarlığı” temel ilkelerine göre, evlerin doğru malzeme, doğru yönlenme ve doğru tasarımla projelendirilip yani % 50 enerji tasarrufunu yakalayan noktadan yola çıkılan kaba inşaat seviyesidir. Malzeme; sağlık endişesi taşımayan ve deprem riski sıfıra ulaşabilen ahşaptır. Hammadde, azami ekonomiyi sağlamak amacı ile doğrudan ormandan tahsis yolu ile temin edilebilir ya da şimdilik, doğrudan gemi ile ithal edilebilir. Ahşap yapı elemanları, projeye uygun olarak ebatlanarak şantiyeye getirilir ve yerinde montaj yapılır. İşin büyüklüğüne bağlı olarak bu işlemleri yapacak makine parkı inşaat alanına da taşınabilir. İnşaat şantiyesinde çalışacak olan yetişkin aile bireyleri 15 günlük bir ön eğitimden geçirilirler ve kendi evlerinin yapımında bizzat görev alırlar. Ahşap teknolojisi, projeye uygunluğu denetlenmek koşulu ile, üst düzey bir teknik gerektirmeyen inşaat tarzıdır. Böylece, maliyetler yarıya kadar düşecek, orada yaşayacak olanlar evlerini daha da çok benimseyecek ve bu konuda el becerisi kazanmalarını sağlayacak bir deneyim fırsatı da yaratılmış olacaktır. Önerilen “Yeni Yaşam Modelinde” bu konuda kendisini yetiştiren ve bu deneyimi kullanmak isteyenlerin daha sonraki yerleşkelerde, birikimlerini değerlendirebilmeleri de beklenir elbet. İkinci aşama; Kapı ve pencerelerin takılıp, tesisat bağlantıları sağlanıp, evlerin yaşanabilir hale gelmesi ile tamamlanacaktır. Bu aşamada, tarımsal amaçlı tahsis edilen arazideki faaliyet de eş zamanlı olarak başlamış olacak ve aile bireyleri bu kez, yine topluca organize edilen tarım işletmesinde çalışmaya başlayacaklar. Böylece, bireysel ihtiyaçlarını sağlamaya ve ticari amaçlı satışa yönelik organik tarım ve hayvancılık işletmesi faaliyete geçmiş olacaktır. Yine eş zamanlı olarak, enerji bitkisinden elde edilen biyodizel yakıt, iki yerleşke arasında ring seferler yapacak servis araçlarında, arazilerinde çalışan traktörlerde ve yeterli ise kendi taşıtlarında kullanılacak, böylece bu yaşam biriminde mecbur kalınmadıkça dışarıdan yakıt satın alınmayacaktır. Bu konuda yeterince deneyim kazanıldığında çevre arazilerde veya köylerde, yaprakları aynı zamanda hayvan yemi olarak kullanılabilen, çiçeklenme zamanı arıcılık yapılabilen kanola ve benzeri yağ bitkileri daha geniş alanlarda üretilebilecektir. Üçüncü aşamada; 1- Elde edilmeye başlanan gelirlerden ayrılan bir bedel katkısı ile taksitlendirilerek 2- Veya bankalar tarafından sağlanacak “enerji paketi” adı altında düşük faizli uzun vadeli kredilendirme yolu ile 3- Ya da hibe fonlardan temin edilecek kaynaklarla, elektrik üreten PV panel, rüzgar tribünü, su ısıtan güneş kolektörü, yer altı borulama sistemleri, güneş duvarları ve seralar gibi enerji üreten araç gereç devreye girecek ve tüm yerleşke kendi enerjisinin tamamını üretmeye başlayacaktır. Beklenen çift saat uygulamasının ardından, devletten mahsuplaşma yolu ile gelen para da bir artı değer oluşturacak ve kredilere ödeme kolaylığı sağlayacaktır. Yerleşkenin tüm atıkları biyolojik yöntemle arıtılacak, çatılardan ve drenaj yolu ile araziden toplanılan yağmur suyu ile birlikte bahçe sulamasında ve tuvalet rezervuarlarında kullanılacaktır. Bu alanda yürütülen tarım ve hayvancılığa yönelik işler profesyonel anlamda organize olduğunda, birinci ya da ikinci kuşak aile fertlerinin kent içinde bulacakları diğer işlere yönelmeleri elbette mümkün olacaktır. Ama diğer taraftan, savaş dışında hiçbir ekonomik krizin hayat damarlarını kesemeyeceği bir yaşam güvencesine de sahip olacaklardır. Çünkü; evlerini, sosyal ve ticari alanlarını; ısıtmak, soğutmak, aydınlatmakta ve yaşamsal gıda temininde kimseye bağımlı değildirler artık.
DEĞER ARTIŞI ve MÜLKİYET
Zaman içinde değer kazanacağı önceden belli olan, bazı kooperatif girişimlerinde de alınan olumlu sonuçların doğruladığı bir yatırım modeli içermektedir bu girişim: Bunun için, yerleşkedeki birim konut sayısının %5 ile % 10 arasında fazla sayıda inşası ya da rezerv inşa alanının boş bırakılması gerekmektedir. Yaşam modelinin hayata geçmesi ile birlikte, en düşük gelir grubunun çıtayı yükseltmesi beklenir. Böylece, bir üst gruptan bu tarz yaşam kurgusuna yatay geçiş yaparak katılmak isteyen ve belli bir birikime sahip olanların satın alma yolu ile bu evlere sahip olmaları, yerleşkenin ilk sahiplerine ilave yatırımlar için ek bir finans veya ek bir gelir sağlayacaktır. Sosyal ve ekonomik seviye yükseldikçe, kent katmanları içinde her gruptan bu alanlara yönelik yaşamsal beklentiler artacaktır. Bu modelde, mevcut evlere müstakil tapu verilebilir. Fakat tarım arazileri müşterek mülkiyet olmalıdır ve hisse oranları ile sahiplenilmeli ve konutlara bağlı olarak devredilmelidir. Yeni sahiplerin, bu yerleşim modelinin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir toplumsal sözleşmeye imza atarak “güneş köylü” olmaya hak kazanmaları da ön şart olmalıdır.
GÜNEŞ KÖYLERİNDEN BEKLENENLER
Bu girişim için, inşaat maliyetlerinin yaklaşık yarısına karşılık gelen işçiliklerin, orada oturacak olanlar tarafından karşılanması bir iş modeli teklifidir. İnşaata, buna gerek bıraktırmayacak bir finans ile başlamak da elbette mümkündür. Ama bizce tavsiye edilen bu değildir. Çünkü bu yeni yaşamın tarifinde; katılımcılık, yaşamsal eğitim ve birlikte üretim vardır. TOKİ uygulamaları benzeri; tanımsız, enerji ve beslenme gibi hayati sorunları yok sayan, hatta ilave sorunlar yaratan, üstelik içerdiği teknikle ve üzücüdür ki kurumca tercih edilen çok katlı planlaması ile hayatı zorlaştıran konutların, çaresiz yurttaşa teslimindeki mutluluğa aldanmak, doğru bir iş yapıldığının yanılsamasıdır. “Yeni yaşam” alanları da diyebileceğimiz bu yerleşkelerin kendi enerjisinin tamamını üretebilmesi, kendine yetme konusunda en önemli adımdır. Kentsel yaşam ile tarımsal yaşam arasında kurulan çağdaş bir köprü oluşturması, kentsel yapılanmaya kökten değişim sunan radikal bir katkıdır. İki uçtaki giderilemez sorunların bir ortak paydada çözüme ulaştırılma gayretidir. Kültür, sağlık, güvenlik, iş gücü ve ticaret alanlarında birbirine daima bağımlı olan fakat toplumsal kabul ve barış süreci daima sancılı olan sorunlar yumağına bir ip ucudur. Aynı zamanda, ödeme dengelerimizi sarsan enerji darboğazında köşeye sıkışma tehlikesine karşı, tüm doğal, temiz ve sürdürülebilir olanaklarımızı kullanarak sorunu kaynağında halleden toplumsal bir modeldir. Beraberinde, bizce madenlerimizden de daha yüksek değerde, henüz kirlenmemiş ve üretkenliğini kaybetmemiş topraklarımızın akıllıca değerlendirilmesi demek olan; tarım ve hayvancılıkta yeni bir ivme kazanmaya hedefli, özetle ülkenin geleceğine yönelik bir yaşam modeli olma gayreti belki de en önemli misyonudur. Kendine yetebilen toplum kesimleri yaratarak tüm savaşların temel nedeni olan enerji ve onu destekleyen açlık sorununu çözüme ulaştıran bir BARIŞ projesidir. Öncü örneklerin, toplumsal barışın ve huzurun da temeli olacağına, yöresine, ülkesine ve giderek dünyanın geri kalanına toplumsal bir model oluşturacağına inanıyoruz.